beni derinden etkileyen ve dünya gerçeklerini yüzüme tokat gibi vuran bir kitap.
"kadın olmak". işlenen tema bu evet. peki dünyanın neresinde kadın olursanız değer görürsünüz ? afrikada mı, avrupada mı, orta doğuda mı ? peki ya kimin yanında değer görürsünüz ? babanızın yanında mı, zorla evlendirildiğin kocanızın yanında mı, arkadaşınızın yanında mı ? tüm bu soruları aklınız defalarca evirip çeviriyor.
meryem'in hikayesiyle başlıyor kitap. "harami meryem" ile. annesi nana ve babası celil ile. neredeyse yarısına kadar bu hikaye geçiyor. ardından ikinci perde geliyor ve leyla'nın hikayesi anlatılmaya başlıyor. leyla, babası, kız arkadaşları ve tarık... iki farklı aile, iki farklı yaşam, aynı sokakta kesişiyor. peki ya sonra nasıl birleşiyor ? pek hazin bir sonla malesef. leyla ve meryem'in hayatlarını, kişiliklerini, bulundukları ortamı, duygularını öyle güzel anlatıyor ki. bunun yanında kişiler size çok tanıdık geliyor. belki yakın çevremizden duyduğumuz kişiler değil ancak onlar orta doğunun kadınları! filmlerden, duyumlardan, belgesellerden. peri masalını anlatmıyor sonuçta. evet diyorsunuz böyle kadınlar dünyanın bir yerlerinde mutlaka var. hasreti, aşkı, korkuyu, anneliği, masumiyeti, sadakati, saf inancı, umudu... her şeyi yaşıyorsunuz. hatta kitapta da bahsi geçen sscb askerleriyle afgan mücahitlerinin mücadelesini, 1978 afgan-rus savaşını, darbeyle indirilen yöneticileri, el kaideyi... hepsi gerçek. meryem gibi, leyla gibi, tarık gibi.
"yorgun ama talihlerine müteşekkir"diler. çünkü her zaman daha kötüsünü yaşamışlardı.
kitabı okurken meryem'in şu düşünceleri eş zamanlı olarak sizin de kafanızda dönüp duruyor:
"meryem, bu kadar çok kadının nasıl olup da aynı bahtsızlığa düştüğünü, hepsinin de nasıl böylesine berbat erkeklerle evlenebildiğini merak etti".
(bkz: khaled hosseını)
(bkz: bin muhteşem güneş)